Hedeflediğimiz iş değerini oluşturmak için projelerimizi gerçekleştirirken işin çok önemli kısmında paydaşlarımız olan insanlarla iletişim halindeyiz. Proje liderinin bu iletişimi başarıyla yürütmesinin yolu iyi bir iletişimci olmasından geçer ki, bunu başarmak için de paydaşlarımızla dostluklar kurabilmek oldukça değerlidir.
Gelin, ABD’de 1888’de doğan ve kitapları 38 dile tercüme edilerek 50 milyon adedin üzerinde basılan Dale Carnegie’nin “Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı” adlı kitabında yer alan prensiplerin “Dost Canlısı Olun” adını taşıyan ilk grubunu proje yönetimi açısından irdeleyelim.
1. Tenkit etmeyin, ayıplamayın ve şikayet etmeyin.
Bu prensip bize neler söylüyor? Sorunlar karşısında sesinizi çıkartmayın, susup oturun demiyor. Proje lideri ve tüm paydaşlar her zaman olumlu tutum sergilemeli ve çözümün parçası olmalıdır. Hata yapanı yıkıcı eleştirmek yerine, yapıcı ve yüreklendirici geri bildirimler vermeliyiz. Hatalara, tenkit edici unsurlar olarak değil bizleri geliştirici unsurlar olarak bakmalıyız.
2. Karşınızdakini dürüstlük ve içtenlikle takdir edin.
Takdir, doğru kullanıldığında en kolay, maliyeti en düşük motivasyon aracıdır. Peki nasıl doğru kullanacağız? Her fırsatta, dürüst ve içten takdir vererek. İçten olması için gerçekten inanıyor olmamız lazım. İnanarak söylemediğimiz sözlerimizi beden dilimiz yalanlar ve bu, mesajın alıcısı tarafından çok net bir şekilde algılanır. Bu da güven ortamının oluşmasına engel olacaktır. Ekipte kurulan güven ortamı projelerin başarısında çok önemli rol oynayan unsurların başında gelmektedir. Ne yazık ki toplum olarak takdir vermekte cimriyiz. Gelin hemen şimdi vazgeçelim bu cimrilikten.
3. Karşınızdaki kişide güçlü bir istek uyandırın.
Bazen eğitimde katılımcı arkadaşlardan şöyle bir söylem duyuyorum; “Hocam kişinin görev tanımında yazıyor zaten. Sorumluluğu bu ve mecburen yapacak”. Baktığınız yere göre doğru olan bu söylem kişinin isteyerek, şevkle yaptığı iş ile zorla yaptığı iş arasındaki farkı kaçırıyor. İnsan motive olarak yaptığı, tutkuyla sarıldığı işe ruhunu veriyor ve başarılı oluyor. Proje ekibinde bu güçlü isteği uyandırmak ise proje liderinin sorumluluğudur.
4. Başkalarıyla içtenlikle ilgilenin
Yukarıda sözünü ettiğimiz “içtenlik” aslında tüm ilişkiyi kapsıyor. “Mış” gibi yapmak, içten olmamak güven ortamının inşa edilmesine engel oluyor. Bunun için sözler ile beden dilinin uyumuna dikkat etmemiz gerekiyor. Önce gerçekten samimi ve içten olmalı ve bunu, uyumlu söz ve beden dili ile iletmeliyiz. Unutmayalım ki sözler karşı tarafta oluşturduğumuz algının yalnızca yüzde yedisi; kalan yüzde doksan üç beden dili ve bu ikisi çelişirse insanlar beden diline inanıyor. Ekip ruhunu kurmak için olmaz ise olmaz bir davranış şekli, başkalarıyla içtenlikle ilgilenmek.
5. Gülümseyin
Gülümsemek olumlu tutum sergilemenin karşı tarafa “ben tehdit değilim” demenin en basit yolu. Sırıtmak değil, içten gülümsemeden söz ediyoruz burada. Yine önce hissedeceğiz gülümsemeyi zihnimizde ve ardından doğal olarak beden dilimize yansıyacak. Gülümseme ekipte stresi azaltacak ve güven ortamının kurulmasına yardım edecek.
6. Kullanılan dil ne olursa olsun, kişi için en önemli ve tatlı kelime kendi adıdır.
Genellikle karşımızdaki kişilere adıyla hitap etme konusu hepimizin gelişim alanı. Oysa bize adımızla hitap edildiğinde ne kadar iyi geliyor değil mi? Hepimizin var olduğumuzun kabul edilmesine ve bunu hissetmeye ihtiyacımız var. Ben hatırlayamıyorum demeyin. Değer ve önem verip odaklanmak anımsamak için yeterli. Aşağıda irdeleyeceğimiz dokuzuncu prensip karşımızdaki kişiye kendini önemli hissettirmekten söz ediyor. Bunun ilk adımı ise karşımızdaki kişiye adıyla hitap etmek. Deneyin farkı görecek ve bir süre sonra etkisine şaşıracaksınız.
7. İyi bir dinleyici olun. Diğer insanları kendilerinden söz etmeleri için cesaretlendirin.
İnsanlar kendilerinden söz etmekten hoşlanırlar. Etkin dinleyici olup karşımızdaki kişiyi dinlemek onu tanımamızı sağlar. Proje başlangıç süreçlerinde yaptığımız paydaş analizi çok önemlidir. Paydaşımızı tanırsak; değerlerini, öğrenme şeklini, kişilik yapısını, temsil sistemlerini, onda nasıl güçlü istek uyandıracağımızı ve iletişimimizi nasıl sürdüreceğimizi planlayabiliriz. Cesaret verirken yukarıda gördüğümüz altı prensip ne kadar çok işimize yarar değil mi?
8. Karşınızdaki kişinin ilgilendiği konular hakkında konuşun.
Üçüncü ve yedinci prensibi gerçekleştirmenin etkili yolu, karşımızdaki kişinin ilgilendiği konulardan söz etmekten geçiyor.
9. Karşınızdaki kişiye önemli biri olduğunu hissettirin ve bunu içtenlikle yapın.
Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinde, yukarılara tırmanırken temel gereksinimlerimizi karşıladıktan sonra, geliyoruz ekibe ait olduğumuzu ve ardından saygı duyulduğumuzu hissetme ihtiyacımıza. Peki bunu her ekip üyesine nasıl hissettireceğiz. Ona büyük resmi göstermek ve o büyük resmi oluşturan yapbozun hangi parçası olduğunu anlatmak ve hissettirmek önemli. O parça olmadan yapboz eksik kalır. Onsuz büyük resim tam olmaz.
Bu dokuz prensibe baktığımızda; her birinin, çok değerli ve kusursuz çalışan bütünleşik bir sistemin olmaz ise olmaz parçaları olduğunu görüyoruz. Dale Carnegie’nin bu prensipleri zamandan, toplumdan ve kültürden bağımsız olarak yüz yıldır geçerli.
Gelin şimdi gözümüzü kapatıp, içinde bulunduğumuz ya da liderlik ettiğimiz proje ekibimizde herkesin bu prensiplerde olgunlaştığını; içtenlikle ve istekle uyguladığını hayal edelim!
Tuckman merdiveninin basamaklarını hızla tırmanmaz mı bu ekip? Böyle bir ekip değer üreten bir çok başarılı projeye imza atıp kurumunu vizyonuna taşımaz mı? Ekibin her üyesi ekibi ile gurur duymaz mı? Peki kurum böyle ekiplerden oluşsa o kurumda neler olur?
Yazıyı sonuna kadar okuyarak ayırdığınız zaman için teşekkür ediyor ve verdiğiniz emek için sizi takdir ediyorum. 🙂
Haydi, hemen kalkıp dost canlısı olma yolunda ilk adımları atalım!